Dar sokakları, çatısında kanca bulunan eğik binaları ve tabi ki trafiksiz bir şehir olan Amsterdam, gören herkesi kendine hayran bırakıyor. Biz de tabi ki hayran kaldık! Amsterdam’da gezmek için aslında bir rehbere ihtiyacınız yok. İsterseniz bisikletle isterseniz de yürüyerek en güzel noktaları gezebilir hatta kanal turu yaparak her yeri görebilirsiniz.
Soğuk bir kış gününde gittik Amsterdam’a! Yeni yılı kutladıktan hemen sonra 2 Ocak 2016 günü. Sabah saat 9’da Köln’den trene binip 1 saatte Essen’e gittik ardından 11 gibi Essen’den arabayla Amsterdam için yola çıktık. 14.30’da Amsterdam’a vardık ve hemen gezmeye başladık. Amsterdam’a girişte büyük çok katlı otoparklar var. Oraya aracınızı bırakıp şehre yürüyerek giriş yapıyorsunuz. Her yer aslında birbirine yakın ve kolaylıkla yürüne bilir. Bu şehirde en çok dikkatinizi çeken tabi ki kanallar olacaktır ancak birde bisiklet otoparkları var. Her yerde, her köşe başında, her kaldırımın bitiminde bisiklet park yerleri mevcut. Siz de dilerseniz bisiklet kiralayıp Amsterdam’ı gezebilirsiniz. Biz biraz kalabalık olduğumuz için yürümeyi tercih ettik.
Amsterdam’da yürümeye başladığınız zaman şehir içinde özellikle meydan çevresine kurulmuş lüks dükkanları görebilirsiniz. Küçük fast food dükkanları da gözümüzden kaçmıyor. Çoğunda yer bulmak imkansız. Meydandan ara sokaklara girdiğiniz zaman sağlı sollu dükkanlar, tepesinde kancaları bulunan küçük 3 katlı ya da 2 katlı binaların arasından yürüyorsunuz. Burada hayat biraz farklı. Mesela Amsterdam’da sokakta alkol tüketmek yasak. Bir restoranın hemen önüne kurduğu masalarda oturup yemek yiyebilirsiniz ancak alkol alamazsınız! Restoranın içine girebilir istediğiniz kadar tüketebilirsiniz ancak kapıdan dışarı elinizde bardak ya da şişeyle çıkamazsınız.
Kendine özgü dükkanları, alışveriş noktaları ve lezzetleri ile Amsterdam’a geldiğiniz zaman almanız gereken en güzel şey tabi ki peynir! Peynir dükkanlarının çokluğu ve içeriye girdiğiniz zaman hangisinin tadına bakacağınızı şaşıracağınız inanılmaz bir yerdir Amsterdam!
Uzun süre yürüdükten ve dükkanları gezdikten sonra acıkıp bir yere oturup bir şeyler yemeye karar verdik. Tesadüfen bir restoran seçtik. Burada ana caddeler haricinde kalan tüm ara sokaklardaki restoranlar 20 ya da en fazla 30 kişilik restoranlardır. Girdiğimiz restoranda 7 kişi olduğumuz için birkaç dakika beklemek zorunda kaldık. Ardından karar vermemiz gerek; acaba ne yesek? Amsterdam gibi bir peynir cennetinde tabi ki peynirli bir şey yemek gerekir. Onun için ben seçimimi Margarita Pizza’dan yana yaptım. Belki de hayatımda yediğim en lezzetli Margarita idi. Peynirinden kaynaklı sanırım ama yok böyle bir lezzet!
Ardından dar sokaklarda yürümeye devam ettik ve yolumuz Madame Tussauds Müzesine düştü. Burada birbirinden ünlü isimlerin bal mumundan yapılmış hatta bizzat canlı zannedebileceğiniz heykellerinin sergilendiği ve dünyada birkaç tane noktada bulunan meşhur bir müzedir. Çok çok uzun kuyruk oluyor önünde, bunu göze alıp gitmelisiniz!
Daha sonra akşam saatlerinde bir tatlıcının önünden geçerken gözüme waffle takıldı. En hassas noktamdan vurdular beni. Muzlu bir waffle’a asla hayır demem deyip içeri girdim. 3 Euro fiyatı olan waffle sıcacık ve muhteşem bir lezzete sahip, kesinlikle denemelisiniz. Ayrıca Chips dedikleri patates kızartmasının da tadına bakmalısınız. Üzerinde muhteşem sosları mevcut.
Ayrıca benim gibi alışverişi sevenler için özellikle parfüm tutkusu olanlar için bir sır vereceğim. Amsterdam’da bir dükkanda aradığım parfümü buldum ve ortalama 100 TL daha ucuza satın aldım. Aklınızda olsun kesinlikle parfüm dükkanlarına girin ve göz atın! Ve geldik günün sonuna. Amsterdam’da muhteşem bir gün geçirdik. Yedik, gezdik ve en önemlisi eğlendik. Kanalların güzelliği, şehir manzarası ve farklı eğlence seçenekleri ile Amsterdam’a kesinlikle gitmenizi tavsiye ederim. Ancak kışı ve soğuk havayı sevmiyorsanız bahar aylarını tercih edebilirsiniz!