Bir idam mahkumunun son günü kitabı, Öleceği günü bilerek yaşamaya çalışan bir adamın hikayesidir. Zihinsel otopsi…
Yaklaşan güne doğru çoğalan çaresizlik, yalnızlık ve umutsuzluk..
Kitapta idam kararı verilmeden önce diğer mahkumlara davranıldığı gibi davranılan mahkum, kum saati ters çevrildiği andan itibaren insanların iyi niyetine samimiyetine ve yardımına tanıklık ediyor. Acaba bu insanların acıma duygularından mı kaynaklanıyordu yoksa hayatından dökülen son kum taneleri için güzel duygular yaşaması temennisi miydi?
Acımak… Suçlu olduğu kesin olmayan birine değilde cezası kesinleşen birine yöneltilen duygu olması biraz garip değil mi? Bence bu durum ne acımaktan ne de güzel temennilerden kaynaklanıyor. Bu durum bir ritüele dönüşmüş hareketler dizini. Mahkûm gelir, aslında o şüphelidir ama ona iğrenç bir varlık gibi davranılır; İdam cezası alır ve bir saat önce o iğrenç mahlukata karşı merhamet hissedilir. Sonra unutulur, görünce hatırlanır ölüce ise sonsuza kadar unutulur…
Belki de bu gardiyanlar için alışagelmiş durumdan dolayı oluşan duygusuzluk…
Ondandır belki başkarakter kendisini idam edecek kişinin daha önce idam yapmamış olmasını istiyor. Otomatiğe bağlamış bir cellada kafasını teslim etmektense daha önce hiç yapmamış birine teslim etmek bence de daha mantıklıydı. Ben de başımı gövdemden ayıran kişinin bir süre bu durumun etkisinden çıkmasını istemem…
“İntikam almak bireyseldir, cezalandırmak Tanrı’nın işidir.”
denilmiş kitapta. İdam cezası caydırıcı ve kötülüğü tamamen ortadan kaldırmaya yönelik görünse de yanlış uygulamalarıyla ayrılan vücuttan yayılan kötülüğün, şenlik(!) alanında bulunan kişilere bulaştığı aşikar. Yoksa kim bir insanın ölümüne şarkı söyler, dans eder, mutlu olur, o ölümü fırsata çevir? Bıçağın altında çaresiz bekleyen biri çırpınırken,onun karşısında sevdikleri ellerinden hiçbir şey gelmeden izlerken;şarkı söylemek, mutlu olmak acaba hangi taraf için acı?
Nasıl olmalıydı bilmiyorum. Ama en azından şölen havasında olması engellenmeliydi, çocukların izlemesi, yuhalamalar…
Her ne kadar o cezayı hak eden biri bile olsa başı sepete yuvarlandıktan sonra bunların hiçbirini hatırlamayacak… Bunu hatırlayanlar hiç suçu olmadan orada onu izleyen yakınları olacak. Kim babasının kesilmiş başına atılan tokadın travmasıyla yaşamak ister ki? Ya da kim tahtanın üzerinde yatan çocuğuna söylenen hakaretlerden kahrolmak ister?
Bence idam, suçu işleyene verilen bir ceza değil, geride bırakılana verilen bir ceza…
Bir gün öleceğimizi biliyoruz. Ama üç gün sonra öleceğimizi bilsek o üç gün nasıl geçerdi acaba? İdamla o korku yaşatılmak isteniyor belki de… Üç gün sonra bitecek korku… Geride kalanlara derin yaralar açacak olan korku….