Çiğnenmiş Çiçeklerin Ablası; Sennur Sezer
Sennur Sezer

Çiğnenmiş Çiçeklerin Ablası; Sennur Sezer

SEZER 16’SINI 46’SINDA YAŞAYACAKTIR. ÇÜNKÜ BÜTÜN ŞİİRLER ÇİĞNENMİŞ ÇİÇEKLERE ÖZLEMİ ANLATIR.”
BEHÇET NECATİGİL, 1966

Yüzyıllardır şairler, yazarlar insanlığın tek derdi aşk gibi aşkı tanımlar, aşka çare arar, her yolu aşka bağlar. Elbet aşk şairin kutsalı; lakin emek aşık olunacak kadar kutsaldır deyip yola çıkan bir yazar Sennur Sezer. Kaleminin işçileri, yoksulların geçim sıkıntılarını, acılı annelerin gözyaşlarını ve emeği anlattığı bu hanımefendi Eskişehir’de dünyaya gelir. İlkokula Eskişehir’de ikinci sınıftan başlar, Kasımpaşa Karma Ortaokulu’nda tamamlar. İstanbul Kız Lisesi’nde öğrenimini yarıda bırakıp, Taşkızak Tersanesi’nde ikmal ve muhasebe memuru olur. Çalışma yaşamının ilk yüzleşmesi burada olur. Karşılığını alamadığı emeğini yazmaya başlar. Sonrasında Varlık Yayınevi’nde düzeltici olarak çalışır. 1969-1975 yılları arasında Cumhuriyet ve Vatan gazetelerinde resim sergileri, ressamlar ve yazarlar ile ilgili yazılar, TRT’ye radyo oyunları yazar. Yapı Kredi Bankası Sanat Dünyası dergisi, Asa Ajansı, Gelişim Ansiklopedisi ve Görsel Yayınlar da emekli olana kadar çalışır. İlk şiiri Sanat Dünyası dergisinde 1958’de, ilk şiir kitabı Gecekondu, 1964’te yayımlandı. Şiir ve yazıları Varlık, Yeditepe, Hürriyet Gösteri, Yazko Edebiyat, Hürriyet Gazetesi -Avrupa baskısı-, Cumhuriyet Gazetesi Kitap Eki, Elele, Beaute dergi ve gazetelerde yayımlanır. Yakın dostu Eray Canberk şu sözlerle Sezer’i tanımlar:

“SENNUR’U YALNIZ BİR ŞAİR, BİR EDEBİYATÇI OLARAK DEĞERLENDİRMEMEK GEREKİR. TOPLUMSAL VE SİYASAL ALANDAKİ DÜŞÜNCE VE EYLEMLERİYLE DE DEĞERLENDİRMEK GEREKİR. ALIŞILMIŞ ANLAMININ ÇOK DIŞINDA BİR “KADIN ÖZGÜRLÜĞÜ” ANLAYIŞINA SAHİP OLDUĞUNU DAHA TANIŞIKLIĞIMIZIN İLK YILLARINDA FARK ETMİŞTİK. BU KONUDAKİ DÜŞÜNCELERİNİ ATAKLIKLA VE AÇIK AÇIK, ISRARLA DİLE GETİRİYORDU.”

Yapı Kredi Bankası Sanat Dünyası dergisi, Asa Ajansı, Gelişim Ansiklopedisi ve Görsel Yayınlar da emekli olana kadar çalışır. 1999 yılında kısa süre TYS genel sekreterliği yapar. 1983’te emekli olduktan sonra serbest yazar olarak çalışmalarını sürdürür. Sadece üç kitabının isimlerinden bile; Gecekondu (1964), Yasak (1977), Direnç (1977) ilham alınmaya kalkılsa derdi nedir anlamak için yeterli olur. Ve tabi bir de koca güçlü dağın ardında sıcacık bir ablalık özelliği; yine Eray Canberk’in anısından ulaşılır. Yakın arkadaşları Bülent Habora’nın cenazesinde dostu Canberk’e ‘güzelim’ şeklinde tesellisi… Ömrüne büyük dostlukların yanında ödülleri de kondurur. 1980 yılında Kadınların Sesi Dergisi’nin 8 Mart Ödülünü -kadınlara yönelik yazıları ve şiirleri için-, 1987 yılında Halil Kocagöz Şiir Ödülünü (Bu Resimde Kimler Var ile), 1990 yılında Sıtkı Dost Çocuk Edebiyatı Ödülünü (Keloğlan İle Köse ile), 1998 yılında Pir Sultan Abdal Dernekleri Edebiyat Ödülünü (Şiiri alanlara taşıdığı için), 2000 yılında Oğuzkaan Koleji Şiir Ustaları Ödülünü, 2000 yılında Yunus Nadi Şiir Ödülünü (Kirlenmiş Kağıtlar ile), 2009 yılında Ş.Avni Ölez Şiir Emeği Ödülünü, 2012 yılında PEN Şiir Ödülünü alır. Ve kendinin alamadığı ödülü: Fazıl Hüsnü Dağlarca Şiir Ödülü. Kendine ulaştırılamayan taktiri eşi Adnan Özyalçıner’de yer bulur. Özyalçınar şu sözleriyle can paresine ulaşır;

“NE ZAMANDIR DÜŞLERİMDE SANA ULAŞAMIYORUM. BU DÜŞÜMDE BİR GEMİDE OLDUĞUNU ÖĞRENİYORUM. YOLCULUĞA ÇIKIYORMUŞSUN. ŞU ESKİ YOLCU GEMİLERİNDENMİŞ BİNDİĞİN GEMİ. GÜVERTELİ, AMBARLI, UZUN BURUNLU. GÜNÜMÜZDEKİ DENİZ OTOBÜSLERİNE BENZEMEYENDEN. FERİBOT FALAN DA OLMAYAN. BACASI OLUP BACASINDAN KIVRIM KIVRIM DUMAN TÜTTÜRENDEN. O GEMİDE OLDUĞUNU ÖĞRENDİĞİMDE GEMİ, ESKİ GALATA RIHTIMINDAN KALKMAK ÜZEREYMİŞ. KOŞUYORUM. BİR TAKSİ Mİ NE BAYA ISLATIYOR. RIHTIM BOŞ. GEMİYSE GÖRÜNÜRDE YOK. RIHTIMI ABLUKAYA ALAN DALGALARIN KÖPÜREREK YÜKSELİŞİNE ALDIRMADAN ISLAK, KAYGAN, TAŞLARIN ÜSTÜNDEN SEKEREK EN UCA KADAR YÜRÜYORUM. DİKKATLE BAKILDIĞINDA GEMİNİ UFUKTA KAYBOLMAK ÜZERE OLDUĞU GÖRÜNÜYOR. VERECEĞİM HABERİ DENİZİN DALGALARINA HAYKIRIYORUM:

“BU YIL DÜNYA KİTAP’IN 2015 SAYGI ÖDÜLÜNÜ KAZANDIN!’ BENİ DUYUP DUYMADIĞINI BİLMİYORUM. BİLDİĞİM ARTIK VAR OLMAYAN –YALNIZ SENİN İÇİN VAR OLAN- GEÇMİŞTEKİ BİR GEMİDE DENİZLE GÖKYÜZÜ ARASINDA OLUŞUN.”

Vedasını Günlük Evrensel ve Evrensel Kültür olmak üzere çeşitli gazete ve dergilerde, belgesel anlatılar hazırlamalar yapmayı sürdürürken 07 Ekim 2015 Çarşamba günü yapar.
Sennur Sezer’i okumaya başladıkça düşünceler ötekileşir çünkü başka bir dünyadır anlattığı, okudukça insana dokunan bir dünya. Kimi zamanda eşi Adnan beyin tebessümle anlattığı muzipliği vardır. Şiirinde imge ile anlatı sırasında denge kurar. Dil oyunlarını dili bozmadan yapar. Kelimelerinin melankoliye kapılmasına hiç izin vermemiştir. O da Yaşar Kemal gibi umutsuzluktan umudu çıkarır. Hep gizliden bir coşku vardır dizelerinde. Bu coşkunun ölümle son bulmayacağı çiğnenen tüm çiçeklerin ablası iyi ki doğdun! Şimdi 75 yaşındasın. Ve hala Adnan beyin beklediği;

“ERTESİ GÜN “ADNAN BAK!” DİYEREK IHLAMUR KOKULU BİR SABAHA UYANDIRDIN BENİ. YATAKTAN FIRLAYARAK SENİ EVİN İÇİNDE ARADIM. YOKTUN. HEMEN PENCERELERİ AÇTIM. KAPIYI DA. ORTALIK BÜSBÜTÜN IHLAMUR KOKTU. BEN EVİN İÇİNDE GEZİNİP DURDUM. DÜĞME DAİRENİN KAPISINDA DİKİLEREK APARTMANIN DERİNLİKLERİNE DOĞRU MİYAVLAYIP DURDU. UZUN SÜRE PENCERELER DE, KAPI DA AÇIK KALDI, GELİRSİN DİYE.”

NE MUTLU Kİ GEÇTİN DÜNYADAN…