Marcel Duchamp’ın da buyurduğu üzere ”sanat, sanat gibi görünmemeli” diyerek neredeyse Mekassal bir ötekiyi dahi berileyerek buluntu-muzu yaratma, var olan tüm değer yargılarını hiçleştirme çalışmasına başlamış bulunuyoruz. Biz burada sanat ya da sinemadan ya da sinema sanatından ve de sanat sinemasından çölün yıldızlara olan sözde uzaklığınca uzağız. Size -sizin- sanat ve sinemanızdan bahsetmiyoruz.
Brecht’in de Deleuze’ün de vs. bildiği ve söylediği gibi, -sadece yazın formatında değil- tüm sanat dallarında, çalmak-çırpmak gücü, gerçeği ve de suçsuzluğu yatmaktadır. Daha basit ifade ile sanatı sanat gibi görmemenin ardınca gelen şey fikri, malzemeyi, metni, görüntüyü yerel ya da tüm olarak çalmak ve kullanmaktır. Böylece buluntu filmimizin iki önemli özelliğini ortaya koymuş olduk.
Eliot’unda muazzam cümlesini buluntu sinemamız için şanımıza yakışır şekilde kırpıp devşiriyoruz:
“Ermemiş filmciler öykünür, ermiş filmciler çalar, kötü filmciler bozar, iyi filmciyse yerinden aldığından daha iyisini oraya koyar.”
Yani en iyi buluntu filmci çaldığı filmi başkalaşıma sokarak ortaya o olan ama o olmayan ondan öte bir film koymuş olur.
Bir diğer anlamda bunu şöyle de izah etmek mümkün: Diyelim ki iki filmci var ortada. Bunlardan birisi Zortizovsky, diğeri ise Patarokosinski. Patarokonsinski, Zortizovsky’nin yapmış olduğu bir filmi alsın ve onu bir şairin çalınmış şiirini yeniden yapar gibi ”yeniden” çeksin. Ortaya çıkan şey bahsini yaptığımız şeydir. Son derece açık değil mi? Bu böylelikle kopyalama haklarına karşı yapılan bir saldırının da temellerini teşkil etmektedir.
Buluntu sinema (bs) nesneyi ne şekilde görürse görsün ve onu ne şekilde yansıtırsa yansıtsın özünde metafiziksel bir gerçekçilik taşıyacaktır.
Buluntu sinema, kavramları ortadan kaldırır. Anlaşılırı anlaşılmaz ve de tersi, anlamlıyı anlamsız ve de tersi yapar. Bir yandan da kendini de ötekilemek durumundadır.
BS, dadaist sinemanın içerisinde bir tarz olarak düşünüldüğünde daha iyi anlaşılabilir.
Buluntu sinemada da ana noktası dada sinema gibi her şeyi kullanmak mümkün ve olasıdır. Nesneler, metinler, gölgeler, onlar, şunlar ve de bunlar… BS bir yapboz sahası olarak da görülebilir. Kainatta var olan her şeyi -nesne, oldu, kuram vs.- kullanabilir. Onun için tek önemli şey yaratma gerekliliği ve sürecidir. BS, anlamın ya da anlamsızlığın ya da her neyse ”x” şeklinde ”x” yerde yansıyan formatıdır. Böylelikle yeni ufuklar açmaktadır.
Bir BS’cı filmi için sürekli parçalar toplamalıdır: Kesitler, anlar… Onları ne zaman, nerede, nasıl, ne şekilde yapıştıracağı hiç belli olmaz. BS zamanı-yaşamı-sinemayı yeniden kurgular, öte bir evren yaratır. BS’cı LSD almışcasına çalışan-yaratan bir tanrıdır.
BS var olanı, daha oluşamamış klişeyi vs. kırmak, hiçlemek, yok etmek içindir. Sinemanın ve var oluşun ussuzluğu içindir. Ancak o zaman kurtuluşa erecektir film de, politika da, dünya da.
BS, Monalisa’ya bıyık takmaktır.
BS, filmi ele alırken el sanatı, el yapımcılığı söz konusudur. Pelikül üzerinde gravürcülük, oymacılık, basmacılık, boyamacılık, kazmacılık, oytuculuk vs. tıpkı dada sinemanın bütünü gibi BS’de sürek halinde ”yeni çağdaş” konumunda konuşlanmaktadır.
Nesnelerle iletişimi noktasında ”pop-artsal” bir kaygı taşımamaktadır ve Warhol’cu bir şekilde nesneyi ululamak adına imgelerin görüntüselliği ile uğraşmamaktadır.
BS sanatın en çağdaş noktasında sizi arkaik alana indirir ya da yükseltir. Toprakla bağlantısını hiç kesmemek gibi bir özelliğinden söz etmek mümkündür. Tirşeleri ve taşa kazınanları kullanmakta söz konusu olabilir.
BS her türlüyü ve de her şeyi bir araya getirme konusunda biçilmiş kaftandır. Bazılarının algılarının sandığı gibi BS bir eğlenceden hiçbir şekilde dem vurmamakta ars magna çerçevesini başkalaşımlara taşımaktadır. Sonsuz türevlerde sunumlar yaratmak onun mayasındadır.
Ermiş Hieronymus’un İncil’i başkalaştırması gibi BS, bir sanat şeyini -bir filmi- alıp onu yenidenleştirerek sunumunu yapar. Dada şiirdeki söz bölmece tekniğini birebir pelikül üzerine uygular.
Robert Burton’ın şu üç noktası birebir buluntu film yaratımıza adapte edilmelidir:
“Çalmadım ödünç aldım
Eczacıların ilaç şişelerini birbirine katarak iksir yapması gibi yapılm(alıdır)ıştır kitaplar (yani filmler)
Gereç olan alınır ama kılığı değiştirilir.”
Buluntu film için, metinlere uygulanan ”whimsey” tarzını kullanmakta mümkündür. Çoklu peliküler ortamdan alınan kareler yepyeni bir kurgu ile ortaya konur, hatta bu eksen üzerinde koanlar ve dahi haikular yaratmak BS için olası bir alandır.
”Buluntu” ifadesi birçoklarının kafasında nasıl yer eder bilmiyoruz, lakin burada aramaktan kaynaklı bir bulmaktan bahsedildiği kanısının oluşması için kişinin dadayı hiç bilmemesi gerekmektedir. Ödünç/alıntı ve belki de ç/alıntı (film kareleri) dır söz konusu olan.
Çok basit anlamda bir makara filmi tersine takmak ve yansıtmak da buluntu sinemanın dahilindedir; hele ki film sizin değilse. Yani ”yapmak” eyleminin tüm çeşitliliğinden faydalanılmaktadır.
Rastlantısal sinema demekte mümkündür bu bahsin bazı kısmına. Birde şu eklemeyi yapmak açıcı olacaktır: Burada söylenenler, sinemasal alandan ziyade videografik ortam için çok daha fazla uygunluk ve de yaratma rahatlılığı -hele ki ucuzluk noktası- çokluğu barındırmaktadır.
Dadada nesneler önemlidir. Önemsizleştirisel bir önemlileştiri. Öznenin yokluğuna lakin aynı anda tözüne varan bir gezinim. Bu anlamda buluntu nesne önemlidir. Nesne bağlam değiştirir, değiştittirilir. Kullanımlığından alansal olarak ve hatta bedensel olarak çıkarılır. Önemli olan kullanımlıkları, alanları değildir bir anlamda, yerinden yurdundan edilen nesne -ki birebir kullanım da söz konusu değildir anlamına gelmez bu- gösterilir. Bu şekliyle burada! Kendinden uzakmış gibi dursa da ontolojisi ödünsüz…
BS, geçmişin unutulmuşluğunu yenidenleştirmek noktasında yaşama döndürmek mevzuatıyla da yakinen ilintili olduğundan bir anlamda -başkalaşmış- yeniden üretme ile hayat vericidir.
Birçok dadacı üretici gibi pirimugan Tristan Tzara’da sinemaya yapılması gereken dokunuşu yapmıştır ve özünde bu metin denemesi onun dadacı buluntu şiir yapım tekniği ile özetlenmektedir. İşte tam da bir dada örneği teşkillendirerek burada Tzara’yı başkalaştırarak sinemasal manifestomuzun çekirdeğine yerleştirmekten gurur duyuyoruz:
-Bir film şeridi alın (bunu sayısal ortam için düşünürsek; kurgu programınıza bir görüntü CD’si takın).
-Sonra kurgu makasını elinize alın (bilgisayarınızda uygun sekmeye gidin).
-Filminizin ne kadar uzun olmasını istiyorsanız o uzunlukta bloğu seçin ve kesin.
-Sonrasında pelikül parçalarını harmanlayın (bilgisayarınızda seçtiğiniz bloğun kliplerini hiç düşünmeden yer değiştirin).
-Şimdiyse pelikülleri düzensizce yani bakıp seçmeden mantık düzeneği gütmeden montaj edin.
Ortaya sizin filminiz çıkacaktır. O artık köklerine tamamen bağlı ama bir o kadar bağsızdır. Artık sizindir ve gerçek bir filmdir. Siz gerçek bir buluntu sinema yönetmenisinizdir.