Bu yazı, Andrey Tarkovski‘nin kaleme aldığı Mühürlenmiş Zaman kitabını okuduktan sonra bir dolu düşüncenin birkaç fikirle yoğrulmuş halinin sonucudur.
Sinema, zamana karşı galebe çaldığımız ender sanat dallarından biridir. Zaman kazanmaya alışmış, hırslı ve durdurulamaz bir üst kişiliğe sahiptir. En zayıf noktası ise kameraya ya da fotoğrafa alınmış halleridir. Zamanı bir süreliğine durdurabilmek ve yüzlerce, binlerce saat, gün, hafta, yıl sonra tekrardan o an‟a geri dönebilmek mucizevî bir olaydır.
”Zamanın geri döndürülemez olduğu söylenir ve yaşadığımız şimdiki zaman, geçmiş ve gelecek arasında kalıp, parmaklarımızın arasından akıp giden kumlar gibidir, oysa sinema ile zamanı kaydedip daha sonrasında izleyebiliyoruz’’ der Tarkovsky ‟Müherlenmiş Zaman‟ kitabında. Sinemada zaman üç boyutuyla-geçmiş zaman, şimdiki zaman ve gelecek zaman- aynı anda izlenebilir. Tarkovsky, sadece sinemaya özgü olan bu zaman olgusuna “zaman içinde zaman” adını vermiştir. Diğer sanat dallarından farklı olarak, hareketin zaman ile kaydedilip, sanatını icra eden yönetmenin; hareket, zaman ve mekân konuları üzerindeki sınırsız yaratıcılığı ve hâkimiyeti ile sinemanın sınırlandırılamaz gücü ortaya çıkar.
Sinemanın Lumiere Kardeşler tarafından keşfedildiği 1895 yılında, ilk çekilen film olma özelliğini taşıyan ‟L’arrivee d‟un train a la ciotat‟ sinemanın gerçekliğinin ve zaman olgusunun kendine özgü olduğunu kanıtlayan bir yaratıcılıktadır. Tarkovsky’nin de kitabında bahsettiği gibi ‟ Film sanatı işte o gün doğmuştur. Söz konusu olan yalnızca teknik bir olay ya da görünür dünyayı yansıtmanın yeni bir biçimi değildi. Hayır, orada o an, estetiğin yeni bir ilkesi doğmaktaydı.‟ Bahsedilen bu ilke; sinemanın, zaman ve mekân algısıyla oynayarak ortaya çıkardığı gerçekliğin, kullanılan imgelerin de yardımıyla yeniden üretilmiş haliydi. Bir yönetmen, bir hareketi gerçek zamanıyla kameraya alabildiği gibi, o hareketi yavaşlatıp, hızlandırabilir ve bu özgürlüğü sonucunda yarattığı anlatım tarzı ile hareketi bir imgeye ve imgeleri de kendine ait bir zamana çevirebilir.
Tarkovsky, zaman anlayışını “Mühürlenmiş Zaman” adlı kitabında söyle özetlemektedir; “Zaman geri getirilemez derler, doğrudur. Şimdiki zamanın her an geçip giden bir anın geçici olmayan gerçekliği bulunduğuna göre geçmiş ne demek oluyor ki? Geçmiş bir bakıma içinde bulunulan ‘an’dan daha gerçektir, en azından daha çok dayanıklı, çok daha süreklidir.‟ Bu anlayıştan ve Tarkosvky’nin filmlerinden çıkaracağımız sonuç; ‟şimdiki zaman‟geçmiş zaman olduğundan değerlenecek ve geçmiş zaman üstünde, bir yönetmen olarak çok daha özgür ve yaratıcı olabileceğimizdir.
Sinema gelişim olarak, son ortaya çıkan sanat dalıdır, bir diğer isim olarak 7. Sanat. Bu nedenle çoğu kez karşılaştırmalara ve olumsuz eleştirilere maruz kalmıştır. Sinemanın, hem görsel hem de yazınsal sanatlardan etkilenmesi, özellikle sinemayı iki disiplin arasında tartışılır konuma getirmiştir: edebiyat ve tiyatro. Oysa sinemanın içeriğine ve sinemanın getirilerine bakıldığında, kameranın kadrajı dünyaya açılan bir pencere gibidir ve kamera Vertov‟un da dediği gibi bir göz konumunda, izleyicinin ilgisini sınırların dışına çıkarır ve dikkat edilmeyen, karanlıkta kalmış, kalıp dışındaki alanlara doğru hareket eder. Bir nevi izleyiciyi o mekânın içine davet eder.
Mekân izleyicinin dikkatini çeken ilk unsur olarak, sinemanın zaman kavramıyla beraber iki önemli unsurundan biridir. Mekân sinemanın dramatiğinin oluşması ve zaman kavramını içinde harmanlaması açısından değişken ve devingen bir devinime dönüşür ve zaman ile bütünleşmiş bir yapıdadır. Gerçek mekân ile film mekânı arasındaki farkı Pudovkin, söyle açıklamaktadır: “Ayrı ayrı çekimlerin birleştirilmesiyle yönetmen tümüyle kendisinin olan filmsel bir mekân oluşturur. Gerçek mekânın değişik noktalarının kaydedildiği farklı film parçalarını bölen yönetmen tek bir filmsel mekân içinde birleştirir ve kısaltır’’.
Kameranın hareketleri ile bir akıcılığa ve kimliğe bürünen mekân ve zaman, sinemanın diğer sanat dallarından farklılığını bu iki kavram ile ortaya koyar. Tarkovsky’nin 1979′da çektiği “Stalker ” filminde, meteor düşen yasak bir bölgeye keşif yapan bir kılavuzun içinde bulunduğu ruhani yolculuk anlatılırken, bu yolculuğun zaman ve mekân içinde yapıldığını gözlemleyebiliriz.
Mühürlenmiş Zaman kitabında ve Tarkovksy’nin filmleri üzerinden; sinemada mekân ve zaman kavramlarına baktığımızda, iki kavramında gerçek hayatta sahip oldukları sınırlı ve değiştirilemezci yapılarının, sinemada ne denli sınırsız ve esnek olduğunu görebiliriz.
Kitabın Künyesi
Mühürlenmiş Zaman
Andrey Tarkovski,
Çeviren: Füsun Ant,
Agora Kitaplığı, 2008,
200 sayfa