Atatürk döneminde var olmuş, Türkiye ile beraber büyümüş, acı çekmiş ve hayatımıza değer katan sanatçılardan birisi olarak aramızdan ayrılmış Gazanfer Özcan. Daha lise dönemlerinde tanışmış tiyatro sahnesinin o tozlu ve ihtişamlı havasıyla ve gözlerini yumana kadarda kendisini oraya adamayı başarmış. Televizyondan tüm ülkeyi etkisi altına alan ve ülkenin temiz kalpli sevecen aile babası olmayı başaran Özcan, kimilerinin zihninde Hüsnü Kuruntu olarak kalacak kimileriyse onu Tahsin Bey olarak hatırlayacak. Yarım asrı geçen sanat yaşamında; hayatını, eşini, malını, mülkünü kısacası kazandığı, sahip olduğu, değer verdiği her şeyi tiyatro sahneleri için harcamış olan, sevilmeyi seven bir adammış Özcan. Aynı zamanda güzel karakteri ve yetenekleri sayesinde Devlet Sanatçısı ünvanına da sahip olmuş.
TV’den aldığımızı tiyatroya aktarıyoruz. Reklamlardan aldığımı, diziden aldığımı hep tiyatroya yatırdım. Bu yaştan sonra onlarla yatırım yapsam ne olur. Bizim yatırımımız tiyatro. Yani bir çeşit kendimizi alkışlatmak için üstüne para veriyoruz. Gayet açık. Bu böyle, acı ama gerçek.
Tiyatro sahnelerinde başlayan bir aşk hikayesi olarak da anlatmanın mümkün olacağı Gönül Ülkü ile aralarındaki aşk, evlilikleri ve hayata beraber göğüs germe çabaları da takdire şayan bir yaşamdan arta kalanlar. Sevdiğiyle beraber tiyatro kuran bir adam olarak hatırlayacağımız Özcan, güzel günlerin yanında zorluklarda çekmiş elbette. Tiyatro getirisi ile götürüsü neredeyse aynı olan bir mecra ve bu durum onları zor şartlar altına itmiş, ödemek zorunda kaldıkları vergiler bellerini bükmüş kimi zaman. Öldüğünde arkasında hastane masraflarını ödemeye yetecek bir birikim bile bırakamamış Özcan ama güzel bir hayat yaşamış fikrimce çünkü sevdiği işi yapmış, sevdiği kadının yanında olmuş ve milyonlarca insanla kucaklaşma şansı yakalamış, ardında onu güzel hatırlamamıza yetecek kadar güzellik bırakmış.
Tiyatronun ticari tarafına hiç aklım ermedi. Hep yanlış hesap yaptık o yüzden de hiçbir birikimimiz olmadı. Biz hep salonun dolusuna göre masraf yaptık. Her yıl kimse talep etmeden zam yaptık arkadaşlara. Salon aynı salon, ölçüler aynı, gelen seyirci sayısı aynı. Hiçbir şeye zam yapmadan oturup çalışanlara zam yaptık. Demek ki bilmiyoruz bu işi. Ticari bir işe soyunacağımı sanmıyorum. Sanatçı olmasaydım, her zaman söylüyorum o da aileden gelme, polis olurdum. Büyük sempatim var polise karşı.
Hayatını Gazanfer Özcan’a, çocuklarına ve tiyatro sahnelerine adamış olan Gönül Ülkü’de beraber sahne almayı özlediği hayat arkadaşının yanına gitti yakın zamanda.
Umarım o sonsuz beyaz perde önünde güzel oyunlar sahneliyor ve onları özlediğimizi görüyorlardır.
İnsanların tüketildiğini hep görüyoruz. Sanatçılar vazo çiçeği değil de, en azından saksı çiçeği olmalı diyorum ben. Yani köklü olmalılar.