Sadık Hidayet - Köy Baykuş

Doğu’nun Kafkası Sadık Hidayet ve Kör Baykuş Üzerine

Modern İran Edebiyatı’nın en önemli ismi Sadık Hidayet, namı diğer Doğu’nun Kafkası. 17 Şubat 1903’te doğdu ve doğduğu kentte Fransız Lisesinde eğitimine devam etti. Ama zaten bunları bildiğinizi düşünerek es geçiyorum ve Kör Baykuş’u yazmasını tetikleyen ruh hallerine eriştiği yıllara geliyorum. 1925’li yıllarda eğitimine devam etmek için gittiği Avrupa’da önce diş hekimliğine daha sonra ise mühendisliğe merak sarmıştı. Aslında Kör Baykuş’ta dikkatimizi çeken kimlik bunalımı halleri zaten Doğu’nun Kafkası’nı çoktan ele geçirmişti sadece dışa vurumu için biraz daha zamana ihtiyacı vardı.

Kör Baykuş kurmaca bir roman olsa da Sadık Hidayet’in ruhuna dair rastladığımız çok şey var aslında. Eser için kurgu ile gerçek arasına sıkışmış bir zaman diliminde gerçekleşiyor diyebiliriz. Belki de roman bu yüzden bir zaman dilimine ait değildir. Kendisini hiçbir zaman, bir yer ya da bir kişiye konumlandıramamış birinin kaleminden dökülenleri görüyoruz. Kendisini konumlandıramamış diyorum ama aldığı Doğu-Batı kültüründen dolayı değil. Ne istediği meslekte net olabilmiş ne de sanatın tek bir alanıyla ilgilenmiş. Çizdiği resimler hala sanat eleştirmenlerini ikiye ayırıyor. Kör Baykuş’ta Sadık Hidayet’in kendi çatıştığı bütün karakterleri ayrı ayrı okuyoruz. Belki de bu yüzden kitabın içinde birbirine girmiş insanlar tek bir kişi olarak çıkıyor karşımıza.

Kitabımızın kahramanın çektiği hem ruhen hem de hastalıktan kaynaklı acılar, aldığı afyondan dolayı hayallere kapılması söz konusu. Peki ya bu gerçekten Sadık Hidayet’in içindeki kötü çocuksa? O yıllarda kim açık ve net şekilde çocuklara ilgi duyduğunu söyleyebilir? Karısının kardeşini öptüğü kısmı her eleştiride görmezden gelinmesi beni çileden çıkaran kısımdı sanırım. Hayal etmediğiniz bir şeyi niye yazarsınız?

Sadık Hidayet’in intiharının ne kadar planlı olduğunu hepimiz biliyoruz aslında peki ya bu tam ölümünden 10 yıl önce yani Kör Baykuş’ta temelleri atılmış bir plansa? Eserde de gördüğümüz gibi birini öldürmeyi istemek pek kolay kolay kabul edilir ve yapılır bir eylem değil. Bir insan kendini sadece aylar içerisinde bu kadar planlı bir şekilde nasıl ölüme hazırlayabilir ki tertemiz kıyafetlerle kendini ölüme atsın. Ya Sadık Hidayet ölümünden 10 yıl önce hurdacıyı değil de tam olarak kendini öldürdüyse?

Eserin ismini okuduğunuz zaman bile Sadık Hidayet’in yalnızlığını görüyoruz. Bütün kuşlar içerisinden baykuşu seçmiş olması bir tesadüf olamaz değil mi? Bildiğiniz gibi baykuş, göz yapısı ve görüş becerileri ile diğer kuşlardan en farklı olanıdır. Tam olarak burada kendini kendi içinde ve toplum içinde ne kadar yalnız hissettiğini görüyoruz. Sadık Hidayet baykuşu kör yaparak en yetenekli olduğu becerisini elinden almıyor mu? Zaten en büyük üzüntülerinden biride yazılarının İran’da basılmaması değil mi? Taşları yerine koyduğumuz zaman görüyoruz ki doğduğu topraklar Sadık Hidayet’in belki de tek becerikli olduğu konuda Hidayet’i görmezden geliyor. Kendi halkında yer bulamamasını en sessiz şekilde eserin isminde anlatıyor. Eserin bütününe baktığımız zaman Sadık Hidayet’in bütün kötü yanlarının, korkularının dışa vurumu diyebiliriz.

Kitabın arkasında bu düşüncelerin hepsini belki de Sadık Hidayet’i yalancı çıkaracak bir kitap eleştirisi var. Sadık Hidayet’in yakın arkadaşı tarafından kaleme alınmış bir eleştiri. Alevi, Sadık Hidayet’in içinde olduğu durumu yalanlarcasına Doğu’nun Kafkası’nın hayvan ve insan sevgisinden, bitmek bilmeyen kahkahalarından ve esprilerinden bahsetmiş. Ama biz kitabı okurken çektiği manevi acıya dayanamayıp kendini hasta edişini ve sonunda bu hastalığında ona huzur getirmeyip kendini nasıl yok ettiğini okuyoruz.

İnsanın bu kitap hakkında konuştukça konuşası geliyor. Ama son olarak eklemem gerekirse hayatının uzun bir döneminde Kafka’ya hayranlık duyan birinin dönüşemediği için Kör Baykuş’ta yok oluşunu görüyoruz. Nasıl Kafka’yı okurken örümceğe dönüşüyorsak Hidayet ile de cahilliğimiz ile körleşerek yok oluyoruz. Daha çok konuşmak isterdim ama dile getirdikçe yok olmaktan korkuyorum…