1928’de Kolombiya’nın kuzeyindeki yoksul Aracataca kentinde doğan Gabriel García Márquez, büyükannesi ve büyükbabasının yanında büyüdü. Çocuklukta atılan bir taş her sekmesinde insanın yaşantısı boyunca bir tını olur. Marquez içinde iki iç savaşa katılan, liberal bir insan hakları eylemcisi olan büyükbabası çocukluğunda yaşamı için ve yazarlığının ana fikri olacaktır. Yıllarca büyükbabasının hikayeleri ile büyüyen büyük yazar belki de şimdilerin o yüzden vazgeçilmezidir. Romanında yer bulan ölü atları, hayaletler fikrinin sahibi büyükbabasıdır. Anlattığı hurafeler ve büyülü hikayelerin etkisi kelimelerine dökülür. İlk romanı Yaprak Fırtınası’nı 23 yaşında yazdı ama kitabını basacak yayınevi bulması 7 yılını aldı. 25’ten fazla dile çevrilen roman, 30 milyonun üzerinde baskı yaptı. Çoğu öykü ve romanı kendi kurguladığı “Macondo” kasabasında geçmektedir. Küba Devrimi’nin lideri Fidel Castro ile yakın arkadaş olan Marquez, fikirleri nedeniyle Latin Amerika’nın istenmeyen adamı oldu. Ama çoğu kez bu arkadaşlığın siyasi yorumlanmaması gerektiğini sadece edebi olduğunu ifade etti. 1982’de Nobel edebiyat ödülü alan Kolombiyalı yazar, törendeki konuşmasında ödülü tüm Latin Amerika edebiyatı adına kabul ettiğini söylemiştir. Yükselen sesi aykırı olmayı değil aydın olmayı gerektirdiğini gösterir.
19.yüzyılın sonlarında, Latin Amerika edebiyatını dünyayla tanıştırma hareketini Modernismo (Modernizm) adı altında başlamasını sağlayan Nikaragualı şair Rubén Darío’dur. Ancak bu hareketin Latinlerin edebiyat dünyasında yerini sağlamlaştıran yazarların başında Kolombiya’nın ünlü yazarı Gabriel García Márquez gelir. Franz Kafka, Ernest Hemingway, James Joyce, Virginia Woolf ve William Faulkner gibi usta yazarları kendine idol edinen, İncil dışında en çok satmış İspanyolca kitap rekorunu elinde bulunduran usta yazar Gabriel García Márquez’in önemli eserlerinden bir tanesi de Kırmızı Pazartesi’dir.
“Bu yüzden öldü.” dedi bana Doktor Dionisio Iguarán. “Bizlerden daha sağlıklıydı; ama insan onun göğsünü dinleyince yüreğinin içinde fokurdayan gözyaşlarını duyabiliyordu.”
Gabriel García Márquez’in 1981’de yayımlanan yedinci romanı Kırmızı Pazartesi, işleneceğini herkesin bildiği, engel olmak için kimsenin bir şey yapmadığı aslında büsbütün masumiyet içeren bir cinayeti içermektedir. Kitabın ana karakteri Santiago Nasar, Pablo ve Pedro Vicario kardeşler tarafından öldürülmüştür. Bu olay göz göre göre yaşanır. Olayların anlatımı baş karakterin en yakın dostunun röportajı ile kitapta sunulmaktadır. Angela Vicario ve Bayardo San Roman’ın düğünüyle başlar. Bayardo San Roman, bu kasabaya yeni taşınır. İlk geldiğinde yerli halka gizemli biri gibi görünür. Çok bilgilidir ve mesleği kimse tarafından bilinmez. Kendi ile ilgili eleştirilerden sıkılan Bayardo San Roman, ailesini de yanına aldırır ve herkese şehir şehir dolaşıp evlenecek birini aradığını söyler. Bayardo, Angela Vicario’yu görür ve orada bulunanlara onunla evleneceğini dile getirir. Kimse ona inanmaz. Zenginliği sayesinde istediğini yapar ve evlenir. Fakat evlilikleri büyük sorunları ile gelir. Eşini tekrar Angela’nın kardeşleri Pablo ve Pedro’a götürür. Bu evliliğin bitişinden sorumlu Santiago Nasar ilan edilir ve bu canına mal olur. Roman içerik olarak çok yoğun değildir. Sayfa sayısından da anlaşılacağı üzere daha çabuk sona ulaşılabilir. Olay kurgusu ilk başka fazlaca karışık olduğu için okuyucuyu sarmayabilir. İlerleyen sayfaların konuyu ilginç hale getirmesiyle birlikte romanı tamamlayabilir.
“Tanrıdan tek dileğim, kendimi öldürmem için bana cesaret vermesiydi.” demişti bana Angela Vicario. “Ama vermedi.”
Şu an Dünya’da ilgi gösterilen Kırmızı Pazartesi eseri Türkiye’de çok fazla okurla buluşmaktadır. Can Yayınları tarafından yayınlanan eser 107 sayfadan oluşur. Roman İspanyoldan çeviri halinde sunulmaktadır. Nobel ödüllü kitabın tasarımı Ayşe Çelem Design tarafından yapılmıştır. İnci Kut çevirisiyle birlikte de okuruyla buluşur. Roman içerik olarak yoğunluk arz etmemesine karşın birçok kavramda okuru duraklatmayı başarmaktadır. Namus, bakirelik, cinsiyet rolleri, vicdan ve adalet kavramları bunların başında gelir. Romanın en önemli söylemek istediği; toplumu ilgilendiren konularda halkın kendince haklı bulduğu nedenlerle sessiz kalması herkesi suçlu kılar. Burada sadece Vicario kardeşler öldürmez Santiago’u. Eserde tasvir edilen erkek karakteri içinde sadece erkek olması güç ve otorite kavramını üzerinde barındırmasına neden olur. Kadın tarifi de ülkemize tanıdık gelebilir. Yazar ayrılıp geri döndüğü kasaba için bulduğu düzeni kitabında sunar. Hikayenin gerçek olması ise burkan bir durumdur. Okunan kelimelerden çok mananın zihinlerde dağılıp yer bulması temennisiyle tavsiye edilir. Ve tabii ki ölmeden önce mutlaka bir kez Gabriel García Márquez okumayı da listenize ekleyin.
Bizi yalnız okumak kurtaracak!
“Kader bizleri görünmez kılar”