Dün Ntv’de yayınlanan “Önce Söz Vardı” programında Sinema ve Edebiyat konuşuldu. Türk Edebiyatı’nın farklı alanlarından 3 farklı isim oturup -her cumartesi olduğu gibi- konuştular: İskender Pala, Ahmet Ümit ve Mario Levi.
Eserlerin sinemaya uyarlanma sorunu, en iyi uyarlamalar, yazar filmleri vb. konular konuşuldu. Türk Edebiyatı’nda Cengiz Aytmatov’dan söz edildi. Bütün eserleri sinemaya uyarlanan yazar denildi. Bekledim. Konu Jane Austen’a gelir mi diye, gelmedi. Oysa Dünya Edebiyatı’nda bütün eserleri sinemaya uyarlanan bir kadın yazardan söz edilmeliydi. Hayatının anlatıldığı Becoming Jane filminden, Mr. Darcy gerçeğinin(!) ete kemiğe bürünmüş hali Aşk ve Gurur (Pride & Prejudice), sınıf ayrımı yergisi Emma ve daha niceleri. Hatta Aşk ve Gurur’un Seth Grahame-Smith’in kalemiyle tekrar hayat bulduğu Aşk ve Gurur ve Zombiler şu sıralar sinema gündemini meşgul ediyor. Sadece roman uyarlamaları değil hakkında yapılan filmler bile onu konuşmak için yeterli bir nedendi!
Jane Austen, 19.yy İngiltere’sinde yaşamış bir kadın roman yazarı. Kadın ve roman kelimelerinin üzerinde tekrar tekrar durmak istiyorum. 19.yy şatafatlı saray hayatının hakim olduğu bir dönemdi. Romanın edebiyat dünyasında bir yeri olmadığı gibi kadının da toplumda yeri yoktu. Değil roman yazmak, kadın eline kalem bile alamazdı. Çünkü kadının asli görevi evlenmekti. Günümüz tabiriyle “evinin kadını, çocuklarının anası” olmaktı. Ama Jane Austen bunu yıktı. Ne evinin kadını ne de çocuklarının anası oldu. O dünya edebiyatına ismini kazımayı, yüreğinde daha fazla büyük aşkı Tom Lefroy’u 1813 yılında kağıda dökmeyi tercih etti. Büyük aşkın kitabı Pride & Prejudice birebir çeviriyle Gurur ve Önyargı (Yayınevleri popülerlik açısından Aşk ve Gurur’u tercih ediyor.), Mr. Darcy ve Elizabeth Bennet’ın aşkını konu alıyor. Konu olarak tam klasik eser değil mi? Buzdağının görünmeyen yüzünde devrinin çok başarılı eleştirisi var. Satır araları okunduğunda 19.yy İngilteresi’nde o kadar da şahane bir hayat olmadığını görüyoruz. Kahramanlar tip özelliği taşıyor yani her devirde karşımıza çıkabiliyorlar. Mesela Bay Collins, Austen’ın uzaktan kuzeni. Hristiyanlığın yozlaşmış halidir adeta. Dine olan bağlılığı ve koruyucusuna olan saygısı abartıdır. Mükemmel tiplemelerden birisidir. Evliliği ayrıcalıktan yararlanma olarak gören Collins’in kadın türevleri de istisnasız her Austen romanında karşımıza çıkar. Çok konuşan anne, evlilik delisi kız kardeş, çevresinden farklı olan esas kız ve esas erkek. Bu kısıtlı tiplemelerle muhteşem romanlar yazar. Ve çoğu üniversitenin edebiyat fakültelerinde ders olarak okutulur.
Jane Austen ve mükemmellik sadece yazarlığında bir araya gelmiyor. Jane’in yarattığı ideal insanlar mükemmel insanlardır. Mesela Mr. Darcy… Dünya kadınlarına attığı kazık olarak nitelendirilir. Çünkü kendisi gerçek olamayacak kadar mükemeldir. Kibar, kadın ruhundan anlayan, sanatçı, yakışıklı ve zengindir. Kokuşmuş zengin sınıfta iyi olan tek şeydir. Tek eksik yönü önyargılı olmasıdır. Zaten önyargının aşka dönüşmesini başta Becoming Jane’de olmak üzere her filmde ve her kitapta görürüz. Eee o kadar kusur Mr. Darcy’de de olur.
Austen’sal Filmler-Kitaplar :
Dünya kadınlarına attığı kazık demiştim Mr. Darcy için. Çünkü her kadın Jane Austen ile tanıştıktan sonra çevresinde Mr. Darcy aramaya başlar. Gariptir ki bulamamasına rağmen asla Jane Austen’a küsmez. Oysa kadınlara yalan söyler, gerçek olmayacak bir şeyin hayalini kurdurur. Bu durum 2013 yapımı AustenLand filminde dile getirilmiş.
Beş kadın ve bir erkek bir araya gelerek kitap kulübü oluşturuyor: Jane Austen Kitap Kulübü. Karen Fowler’ın kitabından uyarlanmış filmde yazarın altı kitabı altı karakter arasında bölüşülüyor. Ve bu kitaplar kahramanların hayatlarında değişime yol açıyor.
Herkesin hayatını değiştiren kitaplar mutlaka vardır. Ama ya hayatınızı mahveden kitaplar yok mudur? Bu sorunun cevabı Jane Austen Hayatımı Mahvetti kitabında saklı. Yazar da yarattığı karakter gibi Jane Austen hastası. Mr. Darcy hülyasına kapılmış Emma, Austenvari bir son olmadığını kanıtlamak için yollara düşüyor. Bir klasik olarak sürprizlerle karşılaşıyor.
Bir diğer hayran kitap da Jane Austen’ın Kayıp Anıları. Austen seven ya da sevmeyen herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği bir hikaye, bir anlatı. Pembe-dizi serisinden olsa da Aşk ve Gurur’a nazire olarak yazılmış müthiş bir kitap.
Austen yaşasaydı bu büyük fanatik kitleye ne derdi bilemiyorum. Ama iyi ki yaşamış. 19.yy İngilteresi’nin yetiştirdiği müthiş bir zekadır kendisi. Değeri 25 yıl kadar geç anlaşılmış olsa da…