“Güneş yağmur damlalarının arasından mahkeme salonunun büyük pencerelerine vuruyor, süzülen bir ışık huzmesi hakimi ve otuz iki sanığı birbirine bağlıyordu. Belki de bu manzara salondakilerden bazılarına herkesin aslında eşit olduğunu ve hepimizin, bir gün her şeyi bilen ve hata yapması asla mümkün olmayan o hakimin karşısına çıkacağını hatırlatmıştı.”
7 Şubat 1812’de dünyaya gelen İngiliz yazar ve toplumsal eleştirmen Charles Dickens’ın en unutulmaz kurgusal karakterlerden bazılarını yaratmasının yanında Victoria devrinin en iyi romancısıdır. İngiltere’nin Portsmouth şehrinde doğan Dickens babasının borçları yüzünden hapishaneye düşmesi sonrasında fabrikada çalışabilmek için okuldan ayrıldı. Düzgün bir eğitim almamış olsa da erkenden yoksullaşması ona başarıya giden yolda yardım etti. Charles Dickens kariyeri boyunca 20 yıllık bir süre içerisinde haftalık olarak çıkan bir gazeteyi yönetti, 15 roman, 5 uzun öykü, yüzlerce kısa öykü ve kurgu dışı makale yayınlayıp yorulmak nedir bilmeden çalıştı ve çocuk hakları, eğitim ve diğer toplumsal konularda yenilikler için mücadele verdi. Yaşadığı sürede eserleri benzeri görülmemiş bir üne sahibi oldu. Onca yıla rağmen halen en iyiler arasında eserleri. Mutlaka duyunca zihninizde yer edecek; Büyük Umutlar romanı gibi.
“Yıldızlara baktım,” Donarak ölmek üzere olan bir adamın onlara bakması ve bu parlaklık içinde hiçbir yardım ya da merhamet görmemeleri ne kadar acı verir kim bilir.” diye düşündüm.”
Büyük Umutlar, Pip’in sürükleyici hayatının anlatıldığı bu roman 19. yüzyılda İngiltere’deki maden köylerindeki yaşama ayna tutmaktadır. Köyün madencisi olan Joe Gargery’nin çok zor şartlar altında çalıştığı yine de çok fakir olduğu romanda yansıtılmıştır. Romanda köylü ile kentli arasındaki uçurum da fark ettirilmiştir. Toplumun sızlayan yarası para hırsı ve ayrımcılık en net duygusudur romanın. Hikayenin kahramanı Philip adında bilinen bir gençtir. Köylerinde ablasıyla birlikte yaşamaktadır. En büyük arkadaşı ablasının eşi köyün demircisi Joe Gargery’dir. Ormanda bir adam çıkar karşısına kendisine yiyecek getirmesini ister. Charles Dickens bu adamı korkunç heybetli ve çirkin bir adam olarak tasvir etmiştir. Adam bir süre sonra romanda tekrar meydana çıkacak ve bu kez Pip’in hayatını değiştirecektir. Bu adamın hapishaneden kaçan biri olduğu anlaşılmaktadır. Adam Pip’ten yiyecek bir şeyler ister; Pip adamdan öylesine korkar ki onun bu isteğini reddedemez. Bayan Havisham, evlatlığı Estella ile yaşayan yalnız bir kadındır. Pip’in ablasından Pip’i evine göndermesini ister. Bayan Havisham, nikah esnasında kocası olacak adam tarafından reddedilmiştir. Düğün gecesinin sabahında yenecek kahvaltı masadaki pasta ile birlikte yıllarca durur. Pip, Bayan Havisham’ı ziyaret ettiğinde, onun garip davranışlarına bir anlam veremez. Bayan Havisham Pip’ten, sık sık gelerek üvey kızı ile vakit geçirmesini ister. Estella’nın soğuk ve kibirli tavırları Pip’i rahatsız etmektedir; fakat Estella’ya kızmasına rağmen, Pip, ona aşık olmuştur.
“Körcesine bir bağlılıktır o, sorgusuz sualsiz insanın kendi zayıflığını kabul etmesidir. Tam manasıyla ona boyun eğmektir. Kendine ve tüm dünyaya inanmak ve güvenmek, kalbini ve ruhunu o haine vermektir. Benim yaptığım gibi.”
Sonraları Pip yapacakları ve tüm arzularını para hırsı diye hissettiği tutkunun ellerine verir. İşte burada bir akrabası sayesinde onca mirasın sahibi olur. Pip artık Londra’da yaşamaya başlar. Tüm bu gösterili yaşamın sarhoşu olur: Ablasının dönüp ona gelmesinde tanımayacak kadar. Fark ettiğinde köyüne döner…Estella’a…
Bizden birkaç yüzyıl öncesi insanların bıraktığı kavramlara ulaşabileceğimiz, toplumları sarsan olayların önümüze dökülenlerini bulabileceğimiz bu değerli eser tavsiyedir. Hem yaş sınırı olmadan önce çocuklar ve yetişkinler için.
“Mezar taşına ‘Bilsin her kim okuyorsa… Çoktu zaafları ama iyi bir insandı aslında.’ yazılmasını istedim.”