Homeros’un İlyadası’nda Paplagonya olarak isimlenen Karadeniz’in Safranbolu’su; çağlar boyunca mütevaziliğinden ödün vermemiş, kendine özgülüğünü korumuş küçük bir beldedir. Șirin Safranbolu evleri, çarşılar arasında kaybolan Demirciler Çarşısı, her katında başka hatıra saklayan Cinci Hanı…
Sokaklarında gezerken evlerin hangi birine bakacağınızı şaşırıyorsunuz. Kim bilir kimler kimler yaşadı bu evlerde? Belki bir demirci, belki yalnız yaşayan yaşlı bir çift, belki bir çekirdek aile… Siz bunları düşünürken evler sizi selamlamaya devam ediyor. Cumbalı, iki-üç katlı, kırma veya düz çatılı evler bunlar. Çoğunun dik durması içinde yaşanılan güzelliklerden olsa gerek. Kimisi de eğilmiş, bükülmüş; üzgün üzgün bakıyor size. Elinizde olsa teselli edesiniz geliyor. Ancak teselli edemeden yolunuza devam ediyorsunuz.
Safranbolu
Safranbolu’nun lokumu çok meşhurdur. Bu yüzden çarşıda gezerken şekerleme dükkânlarında tepsiyle size lokum tutan insanlarla karşılaşıyorsunuz. Lokumların her çeşidinin tadına bakmak istiyor, ancak aşırıya kaçmaktan da çekiniyorsunuz. Günübirlik veya birkaç günlük gezmeye geldiyseniz, sevdiklerinize götürmek için giriyorsunuz lokumculardan birine. Lokum satan esnaflar da gerçekten çok cömert, “Alın alın, bir şey olmaz, yiyin diye koyduk.” diyorlar size! “E madem ısrar ediyorsunuz…” diye içinizden geçirseniz de, “Yok teşekkür ederim, yeterince yedim. ” diye cevap vermek mecburiyetinde kalıyorsunuz.
Safranbolu, Gerede-Sinop kervan yolu üzerinde bir konaklama noktası işlevinde olduğundan, 17. Yüzyılda kentin merkezinde Cinci Han yaptırılmış. Bu hanın toplam 63 odası var; bu da kentin kervan merkezi olduğunu gösteren bir örnek. İsmi neden mi Cinci Han? Hanı yaptıran kişinin lakabı Cinci Hoca’ymış: Cinci Hoca Karabaşzade Hüseyin Efendi.
Cinci Han
Hanın çevresinde dizilen çarşıda dikkatinizi çekecek bir nokta da sokak isimleri oluyor. Sokak isimleri zanaat mesleklerine göre isimlenmiș. Demirciler Çarşısı da bu zanaat çarşılarından biri. Demirciler, kalaycılar ve bakırcıların usta çırak ilişkisiyle çalıştığı bu çarşı, eskisi kadar olmasa da hâlâ el emeği göz nuru eserlerini yapıp satıyorlar. Ancak maalesef parmak ile sayılacak kadar azalmış durumdalar.
Tarihi Demirciler Çarşısı
Buradan henüz ayrılmadan İzzet Mehmet Paşa Cami’den de bahsetmeden olmaz! Bu cami, Safranbolu’nun en büyük camisi olma özelliğini taşıyor. İçindeki kalem işleri 18. Yüzyılın vazgeçilmez renkli bitkisel bezemelerinden oluşmuş.
İzzet Mehmet Paşa Cami
Safranbolu Tarihi evlerini, çarşılarını ve en büyük camisini gezdikten sonra Safranbolu’nun doğal güzelliklerine göz gezdirelim: bunların başında tabii ki Tokatlı Kanyonu geliyor. Burası şelalesiyle, yemyeșil ağaçlarla, mağaralar ve kanyonlarıyla kesinlikle görülmesi gereken bir yer. Giriş için 3 TL vererek kanyona girebilirsiniz. Şelalenin şırıl şırıl sesi, kuşların cıvıltıları, kurbağaların her bir taraftan gelen sesiyle burada saatlerce oturup yorgunluğunuzu atmak isteyeceksiniz. Biraz daha yukarıya çıkınca dinlenebileceğiniz bir tesis görüyorsunuz. Burada yemek yiyebilir, semaver sipariş edebilirsiniz. Buranın aşağısında da at çiftlikleri bulunuyor.
İncekaya Su Kemeri
Tokatlı Kanyonu
Bu güzelliğe tepeden bakmak isterseniz, Kristal Cam teras tam bunun için yapılmış. Şeffaf zemin üzerinde yürümek bazıları için ürkütücü olsa da, korkacak pek bir şey yok.
Kristal Cam Teras
Yeraltı nehirlerinin, göletler, şelaleler, sarkıt ve dikitlerin görsel bir şölen gösterdiği ve hâlâ Roma’nın sırlarını içinde saklayan Bulak Mencilis Mağarası, yine böyle bir kanyon içinde yer alıyor. 6,5 km olduğu bilinse de, 385 metrelik kısmına yürüyüş parkuru konularak halka açılmış bu mağara. Rehberlik servisiyle başınıza kasket geçirerek içeride keyifli dakikalar geçirebilirsiniz. Buraya çıkmak biraz yorucu olabilir, ancak gidince hiç pişman olmayacaksınız!
Bulak Mencilis Mağarası
Safranbolu farkında olunması gereken bir yer olarak sizleri bekliyor. Burada gezip görülecek çok yer var!