Küresel ısınmayla gitgide artan iklim değişikliğine rağmen, dört mevsimi de görebildiğimiz nadir coğrafyalardan birinde yaşıyoruz. Özellikle mevsim geçişlerinde ülke tam bir cümbüş havasına bürünüyor. Batısında kısa kollularla denize nazır çay yudumlanırken, doğusuna kar yağıyor; güneyinde ve kuzeyinde aynı günlerde sırılsıklam olunabiliyor, birinde denize girilirerek, diğerindeyse yağmura yakalanarak.
Özellikle Mart ayında gezilmesi önerilen fakat kış tüm çetinliğiyle üstümüze çökmemişken bir değişiklik yapıp hafta sonunuzu ayırabileceğiniz, derin nefesler alarak ciğerlerinizi oksijenle dolduracağınız Türkiye’nin bu cennet köşesi size çok iyi gelecek: Amasra!
Amasra, Batı Karadeniz’in 1991 yılında Zonguldak’tan ayrılarak il ünvanı almış minik şehri Bartın’ın minik bir ilçesi. Bartın, doğal güzellikleri, tarihi yapıları, mağaraları ve plajlarıyla ilgi çekiyor. Amasra ise 3000 yıllık tarihi, ormanları, koyları ve adalarıyla ziyaretçilerini büyülüyor.
Çok klişe bir tasvir olsa da Amasra bunu gerçekten hakediyor: “Yeşille mavinin buluşma noktası”.
İstanbul’dan yola çıkarsanız yaklaşık 4 saatlik bir yolculuğun ardından Amasra’ya ulaşabilirsiniz. Henüz yolculuk bitmeden yeşil renk içinizi huzurla doldurmaya başlayacak. İlçeye ulaştığınızda kesinlikle yapmanız gereken bir şey varsa o da “Mustafa’nın Yeri Canlı Balık” adlı lokantada mezgit yemek. Bu arada Amasra’ya gitmişken, yemekten sonra getirilen ballı yoğurdun tadına bakmadan, Amasra salatasını deneyimlemeden sakın dönmeyin; bayılacaksınız.
Türkiye’nin en iyi küçük müzelerinden olan Amasra Müzesi’ni de mutlaka gezmenizi önerirdik fakat müze bakım ve onarım çalışmaları nedeniyle bir süredir kapalı ve çalışmaların 2015 yazına kadar süreceği öngörülüyor.
İnsan kalabalığıyla boğulmayacağınız Amasra sokaklarında yürüyüş yaparak bol oksijenli bir gün geçirip, ertesi gün de Amasra’da uyanmak ve güne temiz havada balkonda dalga sesleriyle kahvaltı yaparak başlamak istiyorsanız, ilçede birçok konaklama alternatifi mevcut. Otellerin yanı sıra günlük kiralayıp kalabileceğiniz evler de olması güzel bir seçenek. Eğer kahvaltıda yediğiniz reçelleri beğendiyseniz, ilçeden ayrılmadan ev yapımı bu yerel reçelleri kavanozlanmış halde bulup almanız da mümkün.
Dönüş yolunda Yedigöller’e uğramayı sakın ihmal etmeyin!