Deniz, kum, güneş.. Bir çoğumuz için senenin belli zamanları, çok önceden planlanan, rezervasyonlar yapılan o bir hafta ya da 15 günlük süreç ne kadar önemli değil mi? İzin konusunda da kısıtlı zamanlarımız olmadığı için son dakika aklımıza esti ve biraz gezelim gelelim dedik 🙂 Ayvalık‘ta karar kıldık.
Ayvalık’ta denize girilebilecek en iyi yerin Sarımsaklı olduğunu okumuştuk. 7 km’lik tertemiz bir sahile sahip. Biz de konaklamak için Sarımsaklı’da bir butik otel tercih ettik. Birçok otel ve konaklama yeri var ancak çok lüks yerler beklemeyin. Zaten genel olarak gündüzleri gezip denize gireceğiniz, geceleri uyumak için kullanacağınız bir otel olacak. Bence bu yüzden butik bir otel tercih etmeniz doğru seçim olur.
Sarımsaklı’da denizin çok soğuk olduğunu okumuştuk. Tarihin etkisi var mıdır bilmiyorum ama deniz şahaneydi. Otellere ait plajlar oldukça kalabalıkken, biraz arabayla çevre turu attığınızda kimsesiz bomboş kumsalda bir başınıza yüzebiliyorsunuz. Sarımsaklı’da denize girmek için ilk günler Marenostrum Beach‘i kullandık. Yiyecek, içecek ve hizmet bakımından diğer beachlere göre çok daha iyiydi. Sonrasında sandalyelerimizi, şemsiyemizi alıp kafamıza esen yerde girdik.
Badavut da denize girmek için en iyi yerlerden biri. Sarımsaklı’dan Ayvalık’a giderken yol üstünde kalan köy, Sarımsaklı’ya göre daha az kalabalık. Önerim Ayvalık’a geldiyseniz tek bir yere bağlı kalmadan birçok plajı denemeniz.
Gündüzleri Ayvalık merkezi, Cunda’yı, kiliseleri gezip, su altı dalışı yapıp, tekne turlarına katılabilirsiniz. Akşamları Sarımsaklı’da çarşıları, yürüme yolu, lunaparkı çok canlı. Konak Restoran’ın mezeleri oldukça iyi ama özel mantısına ben bayıldım, denemenizi tavsiye ederim. Bir akşamınızı Sarımsaklı’ya ayırdıysanız, diğer gün Ayvalık merkez’de gezip akşam Tik Mustafa yada Lüküs Kamara‘da canlı müzik eşliğinde rakı balık Ayvalık yapabilirsiniz 🙂
Ayvalık merkezde, Tansaş’ın yanında tostçular çarşısı var (şaka diil). Önerim hiç diğerlerine uğramdan Avşar Büfe‘de yemeniz. Hep yiyecek içecekten gidiyorum ama gelmişken Güler Pastanesi‘nden kavala ve sakızlı kurabiye almayı unutmayın. Unutursanız aşağıda alternatifi var 🙂
Ayvalık’da ve belki de birçok yerde görüp görebileceğiniz en iyi manzara Şeytan Sofrası’nda. Sarımsaklı’ya oldukça yakın bir tepe, tüm çevre adalara hakim. İnsanlar genelde güneşin batışını izlemeye gidiyorlar ama önerim daha erken gidip tamamen aydınlıkta da o manzarayı görmeniz. Güneşin batacağı zaman inanılmaz kalabalık oluyor ve sanırım selfie çubuğu olmayanı almıyorlar :)) Güneş battıktan sonra herkes alkışlamaya başlıyor ve kalabalık bir anda dağılıyor 🙂
Bizim aklımıza gelmedi ama bence siz de tatil planınıza Ayvalık’tan sonra birkaç günlük kamp ekleyebilirsiniz. Belki yaz bitmeden biz de birkaç gün kaçabiliriz 🙂
Ve Cunda..
Balıkesir’e gelip Cunda Adası’na uğramazsanız çok şey kaçırırsınız. Daha önce fotoğraf grubumuz tarafından buraya gitme teklifleri olmuştu ama hep ertelemiştik. Gidince çok pişman oldum. Hem bize çok uzak sayılmaz, hem de fotoğraf için harika bir yer. Biz özellikle ilkbahar aylarında gitmeyi planlıyorduk. Tam da zamanıymış aslında. Cunda’da çok fazla denize girilecek alan olmadığı için bence gezme açısından en ideal zamanlar bahar ayları. Burdan gruba duyurulur, sonbahar için plan yapmaya başlayabiliriz 🙂
Evet, denize girmek için Cunda pek tercih edilmiyor ama taş sokakları, şirin mimarisi ile tam bir ada konsepti vaadediyor. Büyükada’ya benzer şekilde rengarenk dükkanlar, el yapımı ürün satan tezgahlar, salaş lokantalar var.
Lokanta demişken yine yemekten bahsedeceğim ama Ayvalık’a özgü Papalina balığını da denemeden gelmenize içim razı olmaz. Sen balık seviyor musun ki derseniz, hayır. Denedin mi derseniz ona da hayır. Ama meşhurmuş işte. Zaten her yerde satılıyor. Bizim otel sahibi bu mevsimde hem pahalıdır hem de iyi değildir dedi ama eşim gelmişken yemeden dönmek istemedi. Hamsi gibi minik, çerez niyetine yenen bir balıkmış. Tabii ben çerez yemeyi tercih ederim, orası ayrı. Deniz ürünlerinden sevdiğim ve yiyebildiğim zaten iki şey var. Dil balığı ve kalamar. Ben de bolca kalamar ve meze yemiş oldum. Bence bir yerin mantısı, çiğ böreği, patates kızartması, hamburgeri falan meşhur değilse çok da beni ilgilendirmiyor :)))
Cunda’da hediyelik binbir çeşit şey bulabilirsiniz. El yapımı mumlar satan bi abi vardı, ona mutlaka uğrayın, yok böyle bir koku. Öğretmen abimiz yazları Cunda’da tamamen kendi yaptığı mumları satarak hobisini kazanca dönüştürmüş. Eminim siz de çok seveceksiniz.
Bir de seramik ürünler orada oldukça fazla. Benim çok beğendiğim seramik kapı numaralarından bir türlü 13 numarayı bulamadım. Her yerde 1 bitmiş arkadaş 🙁 Olur da giderseniz ben aklınızda olayım. 13 numarayı benim için alırsanız nasıl mutlu olurum anlatamam 🙂
Cunda’da beni çeken asıl şey tabii ki kedi cenneti olması. Cunda hayvan sevmeyenlere göre bir yer değil kesinlikle. Kediler, köpekler her yerdeler ve oranın asıl sahibi onlar. Bazı mağazalar hayvanseverlere özel indirim bile yapıyor. Her kapı, cam pervazında, kaldırım taşında yatan bir kedi mutlaka görürsünüz. Zaten satılan hediyelik eşyaların bile büyük bir çoğunluğu kedili. Biz kediciler için tam bir cennet değil mi? 🙂
Yukarıda söylediğim pastaneye alternatif olarak Cunda’da Karadeniz Pastanesi‘nden de meşhur kurabiyelerden alabilirsiniz. Rengarenk atmosferi sizi de mutlaka kendine çekecektir 🙂
Ayrıca Lokma İmparatoru (acayip bi tip) diye bir adam var. Lokması oldukça meşhur. Taş Kahve’de dibek kahvenizi yudumlayıp, sakızlı dondurmanızı yedikten sonra kendisine uğramayın çünkü bu da mide, bir yere kadar kaldırıyor :)) En iyisi siz karnınızı tıka basa doyurmadan gidin, lokmaları tek lokmada yiyin 🙂
Bir gezi yazımızın daha sonuna geldik. Unuttuğum detaylar mutlaka olmuştur, gidenler görenler, tecrübe edenler yorum yazarak fikirlerini paylaşabilirler, serbest. 🙂